Seni sevmek...
Bir tutam nergiz kokusuydu,saçlarından dağılan,
Dudaklarınla dudaklarımın arasında sıkışıp kalan.
Seviyor... sevmiyor diye koparmaya kıyamadığım,
Baharın ilk uyanışındaki papatya yaprağıydı!
Ya da uç uç böceğinin kendi dünyasında,
Aklı sıra kocaman açtığı küçücük kanatlarıydı.
Seni sevmek...
Güneşin engin denizlerde çırılçıplak kalmış haliydi,
Baktığında yakan, uzaklaşıldığında üşütüp titreten.
Şımarık dalgaların, sahillere tokat gibi inen vuruşları,
Ve her vuruşunun ardından ağlattığı kum taneleriydi!
Kimi zamanda arsız bir rüzgarın sürüklediği,
Toprağa tutunmaya çalışan, çaresiz çiçek tohumlarıydı.
Seni sevmek...
Uçsuz bucaksız gökyüzünü minicik yüreğe döşemek!
Yağmur damlalarını, kar tanelerini avuç avuç bölüşmek.
Bozkırlarda gelincik, dağbaşlarında kardelen olmak,
Öylesine kızıl ve narin, öylesine beyaz ve mağrur!
Kelebeklerin uçuşu kadar hafif, sel taşkını kadar coşkulu;
Tarifi kelimelerle anlatılmayacak kadar tuhaf bir duygu.
Seni sevmek...
Temmuz akşamlarının güzelliğidir çoğu kere,
Yıldızları ve ışıltılarını gözlerinde seyretmektir.
Bazende ay ışığının suya yansıyan gümüş rengiydi,
Aktıkça baştan aşağıya; gizli gizli rakseden!
Ya da sabaha yakın vakitlerde, çöken ürpertiydi,
Seni sevmek var ya! o kadar güzelki anlatamam inan